Boşanma ve Çocuk

Boşanma ve Çocuk

BOŞANMA VE ÇOCUK Bir ömür sürmesi temennisi ile kurulan evlilik birliği ne yazık ki çeşitli nedenlerle sürdürülemeyerek son bulabilmektedir. Boşanma müessesi esnasında ailenin müşterek çocuk veya çocukları varsa kanunen daha ehemmiyetli olunması için çeşitli düzenlemeler yapılmış olup hakimler tarafından bu süreç esnasında çocukların zarar görmemesi için geçici tedbirler alınmaktadır.TMK 169 da geçici tedbirler başlığı altında “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri resen alır” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Boşanma süreci çocuklu ailelerde daha sancılı geçmektedir. Çocuğun anne ve babanın ayrılığına alışması, ebeveynlerinden biri ile daha kısıtlı vakit geçirecek olması onun çeşitli hissiyatlar içine girerek depresyon hırçınlık gibi çeşitli belirtiler göstermesine sebebiyet verebilir.Çünkü çocukların beyninde, dünyasında anne-baba bütündür. Yaşanabilecek bu belirtilerçocuktan çocuğa,çocuğun bulunduğu yaşa göre farklılık gösterebilir. Bunun ilk sebebi her çocuğun olaydan aynı oranda etkilenmemesi, diğer sebep ise olayın etkileri aynı olsa bile tepkiler ve tepkinin vaktinin farklı olmasıdır. Uzman Doktor Emine Filiz Uluhan’ın Boşanma ve Çocuk isimli makalesinde çocukların yaşlarına göre göstereceği tepkiler şu şekilde özetlenmiştir; “-Okul öncesi dönemde çocuklar bakım ve ilgiye muhtaçtır. Anneden ayrılma korku ve panik sebebidir. Yeterli ilgi ve sıcaklık güven sorunlarını çözecektir. Aksi durumda saldırgan,sinirli, şaşkın, korkulu olurlar. Soyut düşünme yeteneği henüz gelişmeyen çocuk, nedenleri ve sonuçları kavrayacak olgunlukta olmadığından, yaşanılan durumdan kendini sorumlu tutar. Yaramazlık yaptığı için, sehpanın üzerindeki vazoyu kırdığı için babasının evi terk ettiğini düşünebilir. -Okul çağındaki çocuklar, 7-8 yaşlarından itibaren olayı kavramaya başlar, ne olup bittiğinin farkındadır. Üzüntü içindedirler. Gelecekten korku ve onlar için hiçbir yerin güvenli olmadığı, sevilmediği, onu kimsenin istemeyebileceği hisleri hâkimdir. Evden giden ebeveyni çok özlerler. Birçok çocuk o değil de keşke ben gitseydim duygusundadır.9-10 yaş çocuğu duygularını gizlemeyi tercih edebilir. Ayrılıkla ilgili konuları konuşmak istemez, hiçbir şey olmamış havasındadır. Boşanma olayından utanç duymakta, içinde fırtınalar kopmaktadır. Okul başarısında düşme ve arkadaş ilişkilerinde bozulma sıktır. Dürtüseldavranan, kavgacı, çabuk hiddetlenen, düşmanca tavırlar sergileyen bir çocuk haline gelebilir. - Boşanmanın çocuğa etkisi en fazla ergenlik döneminde gözlenir. İnsan yaşamının en çalkantılı döneminde gelen boşanmanın yarattığı kaotik ortam, ergende büyük bocalamalara neden olabilir.” şeklinde konuyu ele almıştır. Bu durumların oluşmaması için anne ve babaya büyük sorumluluk düşmektedir. Mahkeme bu esnada çocuk için en önemli karar olan velayet üzerinde karar vermektedir bunun için Çocuk hukukunun en temel ilkesi çocuğun yüksek yararı ilkesini esasa alarak çocuk için en iyi kararı vermeye çalışır. Çocuğun yüksek yararını belirlerken göz önüne alınacak husus, çocuk için iyi olacak herhangi bir çözümü değil, çocuk için en iyi olanı bulmaktır. Çocuk için en iyi olan toplumdan topluma, o anki koşullara, her çocuğun özel durumuna göre değişir bunun için de 4787 Sayılı Aile Mahkemeleri Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi gözetilerek bağımsız ve tarafsız olan bir uzman incelemesine başvurularak onların raporu da göz önüne alınarak karar verilmeye çalışılır. Anne ve babanın gerektiğinde ikamet ettikleri eve gidilir ve çocuk için yaşanabilir bir ortam olup olmadığı konusunda inceleme yapılarak mahkemeye bildirilir. Mahkeme buna ek olarak çocuğun yaşını da göz önünde bulundurur çünkü anneye muhtaç yaşta olan çocuk için annenin yanında olması ihtiyaçlarının anne tarafından karşılanması onun psikolojisi bakımından önemlidir, ancak çocuğun anneye muhtaç yaşta olması tek başına yeterli değildir. Yargıtayın bu konuda kıstası kararlarında şu şekilde görülmektedir.Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2009/19391 K:2010/21455 20/12/2010 tarihli kararında " Ana yanında kalmanın çocuğun bedeni,fikri,ahlaki gelişmesine engel olacağı yönündeki ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı ve hemen meydana gelecek tehlikelerin varlığı da ispat edilmediği halde ana bakım, şefkatine muhtaç çocuğun TMK 'nın 182 ve 336/2 maddeleri uyarınca babanın velayetine bırakılması usul ve yasalara aykırıdır" demektedir. Yani annenin almasını engelleyecek ağır durumların olup olmaması da göz önünde bulundurulmaktadır. Diğer yandan anne bakımına muhtaç olmayıp görüşü alınacak erginlikte ise çocuğun velayet ile ilgili görüşüne de başvurulur. Psikologlar bakımından çocuğun zarar görmemesi için üzerinde durulan en önemli konulardan biri de boşanmanın çocuğa söyleniş tarzı ve çocuğun buna alıştırılmasıdır.Bu durum BengiSEMERCİ’ninBoşanma ve Çocuk adlı makalesinde “Ayrılık kararı anne-baba tarafından birlikte çocuğa açıklanmalıdır. Bu açıklama suçlamalar içermemelidir.Yeniden beraber olma konusunda şüphe içinde bırakılmamalı, ayrılma kesinse bu net bir şekilde çocuğa söylenmelidir.Çocuk hangi ebeveynle kalacaksa, onun evinin orası olduğu ve diğer eve uygun zamanlarda gidebileceği de söylenmelidir. Gidiş-geliş zamanlarının belli olması, çok önemli durumlar dışında aksatılmaması çocuğun ebeveynlerine güveni için önemlidir” şeklinde ele alınmıştır.Makalede de ele alındığı gibi Boşanmalarda unutulmaması gereken iki önemli şey vardır. Birincisi bunun her koşulda bir travma olduğu ve gerekirse yardım alınması gerektiği, ikincisi ise çocukların da bu sürecin içinde bulunduğu, ayrılanın sadece eş olup, çocuklardan “boşanılmayacağı” gerçeğidir. Sonuç olarak taraflar için yeteri kadar zorlu bir süreç olan boşanma aşamasında çocuklar taraflar arasında intikam aracı olarak kullanılmamalı ve çocuklar sağa sola çekiştirilmeden süreç sonlandırılmalıdır. Taraflar birbirleriyle irtibatlı şekilde olup çocuğa karşı gerek sözleriyle gerek davranışlarıyla tutarlı olmalılardır. Çocuğu ikilemde bırakacak davranıştan kaçınmalılardır. Üstelik çocuğun kendini sorumlu hissetmesine neden olacak cümleler de sarf edilmemelidir gerektiğinde psikolojik destek alınmaktan kaçınılmamalı ve öncelik her daim çocuklar olmalıdır. Onların üzerinde geri dönüşü olmayan zararlara sebebiyet verilmemelidir.